ÇİN'DE BİR HAFTA
Prof. Dr. K. Hüsnü Can Başer
Daveti toplantının bir hafta öncesinde almıştım. Öyle bir zamanda gelmişti ki bir gün sonra Avrupa Farmakope Komisyonu’nun 13B no’lu Bitkisel Droglar Uzman Grup Toplantısına katılmak üzere Fransa’nın Strazburg şehrine hareket edecektim. Acele cevap isteniyordu. Sekreterime Ankara’daki Çin Büyükelçiliğini bağlamasını söyledim. Zira, o gün vize alamazsam Çin’e gidemezdim. Yeşil pasaport sahipleri için bir aya kadar vize mecburiyetinin olmadığını öğrenince hemen bilgisayarın başına geçtim ve Çin’e “Geliyorum!” diye e-mail çektim. Konuşma metnimi artık Strazburg’da hazırlayacaktım.
Toplantı Çin’in Pekin (Beijing) şehrinde kurulu Çin Bilimler Akademisinin Tıbbi Bitki Geliştirme Enstitüsü (IMPLAD)’nde 24-26 Mayıs 1999 tarihlerinde yapılacaktı. “Tıbbi ve Aromatik Bitkilerden Endüstriyel Yararlanma için İş Yaratımı” isimli workshop İtalya’nın Trieste şerinde kurulu uluslararası Bilim ve Yüksek Teknoloji Merkezi (ICS) ile Birleşmiş Milletler Sınai Kalkınma Teşkilatı (UNIDO) tarafından destekleniyordu. Sunacağım bildirinin adını toplantının temasına uygun olsun diye “Uçucu Yağların Pazarlama Stratejileri” olarak seçtim.
Strazburg dönüşü eve gitmeden önce TBAM’a uğradım. Hafta içinde faksla yollamış olduğum konuşma metni bilgisayara girilmişti ve Temel (Dr.Temel Özek) ile birlikte renkli tepegöz saydamlarını hazırlayıp sabaha karşı 2.30 sularında eve vardım. O akşam İstanbuldan Türk Hava Yollarının duraksız seferi ile Pekin’e uçacaktım.
Türk Hava Yolları Pekin’e tarihi ilk seferini 19 Mayıs günü yapmıştı. Bu 2. uçuşuydu. Ancak, herhalde ilk ticari seferi diye olsa gerek tüm yolculara “İlk Uçuş Sertifikası” dağıtıldı. Altı Türk televizyon kuruluşunun muhabir ve kameramanları da uçaktaydı. Yol boyunca zaman zaman çekim yaptılar. Bu seferi iyice belgelemek istiyorlardı besbelli. Uçuş 8 saatten fazla sürdü ama rahat bir yolculuktan sonra sabah saat 9’da Pekin’e vardık.
Toplantı Yazlık Sarayın olduğu semtte IMPLAD’a yakın bir otelde yapılıyordu. Uzman olarak benden başka Hindistan’dan Jammu-Tawi’deki Bölgesel Araştırma Laboratuvarı (RRL-Jammu) Müdürü Prof.Dr.S.S.Handa, Hindistan Sağlık Bakanlığının Geleneksel Tedavi Sistemleri Müdürü Dr.Sharma, İngiltere’den Kew Botanik Bahçelerinde yeni kurulan Çin Drogları Teşhis Bölümü yetkilisi Dr.Christine J.Leon, İsveç’ten InBio Araştırma Şirketi Müdürü ve Uppsala Üniversitesi Eczacılık Fakültesinde Farmakognozi öğretim üyesi Prof.Dr.Jan Bruhn, Taiwan’dan Dr.Chiu Shen Hiu ile Hong Kong Çin Üniversitesinden bayan Dr.Min Zhu çağrılmıştı. Ayrıca, Çin’in muhtelif şehirlerindeki Eczacılık Okullarından ve endüstriden konumacı ve dinleyicilerin katılımıyla toplantı yapıldı. Pazar gününe kadar kalacağımdan IMPLAD Müdürü Prof.Shilin Yang benim için dolu dolu bir program hazırlamıştı. Programda Pekin Botanik Bahçesinin gezilmesi, Geleneksel Çin Tıbbı uygulamaları yapan büyük bir hastaneyi ziyaret ve Pekin Tıp Üniversitesi Eczacılık Bilimleri Fakültesinde bir konferans vermek de vardı.
Bu benim Çin’e 3. gelişimdi. İlki 1988 yılında O zamanki Rektörümüz şimdinin Eskişehir Büyükşehir Belediye BaşkanıProf.Dr.Yılmaz Büyükerşen ile olmuştu. O gezide IMPLAD’dan başka Pekin ve Tianjin şehirlerindeki geleneksel Çin tıbbıyla ilgili enstitü, fabrika ve eczaneleri gezmiştik. Mao’nun on yıl süren kültür devrimine yeni son verildiği için etrafta büyük bir serbesti duygusu hakimdi. Sokakta gezerken Çinli gençler yanımıza gelip birkaç kelime ingilizce konuşabilmek için can atıyorlardı. Sanki komünist Çin’e moral pompalanmıştı. Herkesin yüzü gülüyordu. Herkeste büyük bir iyimserlik havası hakimdi. Bu tabloyu görünce, Çin’in on yıl içinde Asya’nın en büyük ekonomik ve sınai gücü olacağı tahminini yapmıştım.
Çin’e ikinci gelişim Tian an Men olaylarının sonrasına rastlamıştı. Sağlık Bakanlığından Müsteşar Yardımcısı Prof.Dr.Ferhan Özer, İlaç ve Eczacılık Genel Müdürü Kemalettin Akalın ile Türk İlaç İşverenleri Sendikası Genel Sekreteri Sabahattin Alpan ’den oluşan bir heyet halinde Çin Devlet İlaç İdaresi (SPAC)’nin davetine icabet etmiştik. Çok iyi ağırlanmış, Pekin, Tianjin, Şiciacuan, Şenyan ve Harbin şehirlerinde incelemeler yapmıştık. Bir yıl önce, üniversiteli gençlerin biraz daha özgürlük için Pekin’in en büyük meydanı olan ve etrafında Yasak Şehir (yani, eski Çin İmparatorluk Sarayı), Mao’nun anıt kabri ve Çin Halk Meclisi (Parlamento)’nin bulunduğuTian an Men meydanında Çin’in henüz daha fazla özgürlüğe hazır olmadığının mesajı kanlı bir şekilde verilmişti. İlk gelişimdeki izlenimlerim yerini karamsar bir tabloya bırakmıştı. Gerçek bir komünist Çin tablosuydu bu…Bunu rejimleri değişmeden önce Bulgaristan ve Romanyada da görmüştüm. Soğuk, donuk, gri renkli bir havaydı o zaman Çin’e hakim olan.
Aradan geçen 8 yılda ne olduysa olmuş Çin inanılmaz ölçüde gelişim göstermişti. Pekin tanınmayacak ölçüde değişmiş. Muazzam bir çevre yolları ağı Pekin’i içten dıştan sarmalamış. Yüksek binalar şehre 21. yüzyıl havası veriyor. Araç sayısı katlanarak artmış, trafik sıkışıklıkları yaşanıyor. En önemlisi insanların yüzü yine gülüyor. Gözlerde umut yeniden okunuyor. Televizyonda 25’i aşkın kanaldaki yayınların bizimkilerden farkı yok. Sadece dil Çince. Tüm dünya markalarını bulmak mümkün artık
Çin’de ve ülke hızla bir tüketim toplumu haline gelmekte…Eskiden Pekin’de devlete ait ve sadece yabancıların pasaportla girebildiği “Dostluk” mağazası varken şimdi süpermarket ve büyük mağazalar saymakla bitmiyor. Hepsinde de raflar tıklım tıklım mal dolu. Rejim komünizm olsa da Pekin’in bu haliyle herhangi bir batı başkentinden farkı yok gibi.
Şanghay da böyle imiş. Hatta gelişmenin Pekindekinden daha fazla olduğunu öğrendim. Orası Çin’in iş merkezi. Ancak Çin’de tüm yatırımlar Çinlilerin çoğunlukta olduğu doğuya yapılıyormuş. Batıda azınlıkların yaşadığı bölgelerin hala geri kalmışlığı sürdürdüğü söylendi. Bunu söyleyenler tabii ki Çinli değil.
IMPLAD son gördüğümden beri epeyce büyüyüp genişlemiş. Bir zamanların minik tıbbi ve aromatik bitkiler deneme bahçesi şimdi halka açık büyük bir botanik bahçesine dönüşmüş. O zamanlar sadece sıvı Ginseng ilaçları üreten fabrikanın yanında biri yabancı ortaklı iki yeni ilaç fabrikası yükseliyor. Dört katlı yeni enstitü binasında yönetim birimleri ve laboratuvarlar yer alıyor. IMPLAD Müdürü Prof.Shilin Yang’ın hazırladığı Çin Drogları CD’sinin ilki piyasaya çıkmış bile. Herbaryum yerli bitkiler konusunda Çin’in en önemli kolleksiyonlarından birini barındırıyor. Kültür bahçelerinin birinde hastaneler için taze tıbbi ve aromatik bitki yetiştiriliyor. Her sabah hasat edilen yeteri kadar bitki taze taze talep eden kliniklere yollanıyor. Çin Hükümetinin aldığı bir karara göre her enstitü kendi gelirini sağlamak zorunda. Devlet emeritüs profesörlerin maaşı dışında hiçbir mali destekte bulunmama kararı almış. Haziran 1999 sonuna kadar tüm araştırma enstitülerinin devletin veya özel sektörün sanayi kuruluşlarıyla işbirliğine gitmesi ve kendini idame ettirecek parayı kazanması konusunda devlet çok ciddi. Bu yüzden enstitünün her birimi kendilerine gelir getirecek arayışlar içinde. Bu işler bu enstitü için yeni değil. Kuruluş yıllarında da enstitünün geniş arazilerini tavuk çiftliği haline getirmişler. Hem tavukları ve yumurtaları satarak gelir temin etmişler, hem de tavukların gübrelediği topraklarda daha sonra bitki yetiştirmişler. Enstitünün şeref başkanı Prof.Xiao Pei Gen bunu gururla anlatıyor.
Geleneksel Çin tıbbinin köklü bir geçmişi var. Halen sadece Çin’de değil, Çin asıllı nüfusu barındıran Uzak Doğu Asya ülkelerinde, ABD’de ve Avrupa’da Çin ilaçları yaygın şekilde kullanılıyor. Yin ve Yan adı verilen birbirine zıt iki enerji kitlesinin dengede olmasıyla vücudun sağlıklı olduğu temel prensibine dayalı Çin tababeti su, ateş, toprak, hava gibi maddeler ile sıcak/soğuk, kuru/nemli gibi özelliklerin kullanımıyla hastalıkları tanımlıyor ve bitkileride bu özelliklerine göre nitelendiriyor. Hastalığın tabiatına göre uygun bitkiyi veya bitki karışımını kullanarak yin/yan dengesini düzenliyor. Bunun sonucu hastalık ortadan kalkıyor. Batı tıbbındaki gibi semptomatik değil, holistik bir tedavi uyguluyor Çin tıbbı.Çinliler yeme, içme adetlerinden yatma/kalkma ve spor/eksersiz alışkanlıklarına kadar belli bir geleneğin gereklerini yerine getiriyor. Sabahın erken saatlerinde şehir meydanlarına çıkarsanız yüzlerce Çinlinin toplu halde veya tek tek Tai-Çi yaptığını görürsünüz. Kol ve bacakların çok yumuşak, yavaş ve ritmik hareketlerle eğilip bükülmesine dayalı bu eksersizin sadece vücudun değil aynı zamanda beynin ve dimağın da dengesini sağladığına inanıyorlar. Yollarda motorlu taşıtlar çoğalmasına rağmen Çinli hala bisiklete biniyor. Binlerce Çinlinin işe gidip dönerken oluşturduğu bisiklet konvoyları Çin şehirlerinin alışılmış bir manzarası. Çinlilerin zayıf ama çelimsiz olmamalarının sırrı bu olsa gerek.
Pekin’in 200 km güneyindeki An Guo şehrine drog pazarı görmeye gideceğimiz söylendiğinde doğrusu açık pazarda en çok 50-60 tezgahta veya yaygılar üzerinde sınırlı sayıda droğun satıldığı bir pazar yerini düşlemiştim. Oraya varınca nasıl yanıldığımı anladım.
Sabah 6.30’da Dr.Lei ve Prof.Bruhn ile birlikte resmi bir arabayla otelden ayrıldık. Hava çoktan aydınlanmış ve güneş kızgın yüzünü göstermeye başlamıştı. Pekin’in içinden geçip güneye gitmemiz gerekiyordu. Son on yılda Pekin’de yapılmış olan sayısız çevre yollarından biri üzerinde şehri terketmeden önce bir sabahçı lokantasında Çin usulü kahvaltımızı yaptık. Tek yiyebildiğim biraz soya çorbası ile bizim tava çöreği benzeri hamurlu oldu. Paralı karayolu Çin’in uçsuz bucaksız düzlüğünü milim yükselip alçalmadan geçerek güneye doğru akıyordu. Klimalı arabada uçarcasına yol alıp üç saatlik bir yolculuktan sonra An Guo’ya vardık. Şehir geniş bulvarlara sahip bir kaç yüz bin nüfuslu bir şehir.
Yanımıza mihmandar olarak bay Zhang’i (Çeng okunur) aldık. Kendisi drog ekstreleri üreten bir fabrikanın müdürü. Şehrin merkezinde büyük ve yüksek bir binanın önüne geldik. Binanın çevresinde epeyce hareket vardı. İçeri girdiğimizde gözlerime inanamadım. Bu çok geniş kapalı alanda yüzlerce tezgâhta binlerce bitkisel drog sergileniyordu. Sanki Çin’in bütün geleneksel ilaç hammaddeleri burada pazarlanıyordu. Kuru kökler, yapraklar, kabuklar, çiçekler, odunlar, tohum ve meyvalardan yayılan kokular birbirine karışıyor ve havayı zenginleştiriyordu. Dijital kameramın küçük ekranı dikkatlerini çektiğinde birden ilgi odağı haline geliverdim. Aniden çok sayıda Çinli hayranım oluverdi. Etrafımız sarıldığından yavaş yavaş ilerleyip tezgâhların arasındaki yolları katettik. Eğer varsa, Farmakognozi cenneti burası olmalıydı. Yok yoktu. Fiyatlarsa Pekinde eczanelerde satılanların çok altındaydı. Seçtiğimiz drogları almaya kalktığımızda bay Zhang “Ben sonra alırım. Burada cüzdanınızı çıkartmayın” diyerek bizi uyardı. Muazzam yapının 2. katına çıktık. Burada pahalı bitkisel ve hayvansal droglar satılıyordu. Yine yüzlerce tezgâh ve üzerlerinde inci tozundan geyik kanına, yılandan geyik penisine, ayı safrasından kaplumbağa kabuğuna ve irili ufaklı böceklere kadar hemen her şey satılıyordu. Her kalitede Kore ve Amerikan ginsengini bulmak mümkündü. Burada bir Çin drogları uzmanı olmak için neler vermezdim. Belki de dünyadaki tüm hastalıkların çaresi bu binadaydı. Yeterki neyi nasıl ve neyle karıştırıp alacağını bil. Tezgâhların arasındaki yollarda iskambil oyunu ve domino oynayan, örgü ören, çocuğunu emziren Çinlileri sıkça görmek mümkündü. Gözlerimiz yeterince çekik olmadığından iki Avrupalı boyalı kuş gibi meydandaydık. Herkesin ilgi odağıydık ister istemez. Belli ki burası yabancıların her gün geldiği bir yer değildi. Binanın dışında ise drogları hazırlamakta kullanılan boy boy demir rendeler, pirinç havanlar, elekler, tek kefeli el terazileri, vs. satılıyordu. Ağır olmasalar gönül hepsinden almak istiyordu.
Şehir meydanının ortasına bir beyaz heykel dikmişler. Büyük bir ginseng kökünün dibinde tosun tosuncuk sağlıklı bir bebeği koşarken tasvir eden heykel şehri çok güzel sembolize ediyor. Heykelin önünde resim çekildikten sonra yakındaki drog işleme deposuna gittik. Burada 1000’i aşkın Çin droğu kurutulup, temizlenip, ayıklanıp, paketlendikten sonra satışa sunuluyor ve dünyanın her yerine ihraç ediliyormuş. Bu fabrikanın yıllık satış tutarı 20 milyon Yuan (2.5 milyon dolar) mış.
Şehrin sokaklarında kurutulan droglar yayılı. Hemen her dükkânda drog satılıyor. Drogdan kastım ilaç hammaddesi olan bitki kısımları. Bu yüzden olsa gerek şehrin adı Türkçeye çevrildiğinde“Drog Şehri” anlamında. Çinde mevcut dört büyük drog satış merkezinin en büyüğü imiş bu şehir. Çin’in her tarafından getirilen ve yurt dışından ithal edilen droglar bu şehirde pazarlanıyormuş. Bu şehir bence Farmakognozinin başşehri.
Çinden güzel anılarla, taze bilgilerle ve yeni dostluklarla mutlu bir şekilde ayrıldım. Nasip olur da tekrar bu ülkeye gelirsem, çok daha farklı ve gelişmiş bir Çin bulacağımdan şüphem yok.