Yeni Bir Bitkinin Keşfi

YENİ BİR BİTKİNİN KEŞFİ

Prof. Dr. K. Hüsnü Can Başer

Bir haftadır doğu toroslarda arazi yapıyorduk. TBAM’ın Land Rover arazi arabasında şoför yanında Gazi Üniversitesinden bitki sistematikçisi Doç.Dr.Hayri Duman, ben ve asistanım Uzman Eczacı Ayhan Altıntaş vardı. Ayhan bitkilerin toplanıp preslenmesinden, video ve fotograf makinesi kullanımına kadar pek çok konuda yardımcımızdı. Araç ve el telsizleri ile GPS’in kontrolü de ondaydı ve en önemlisi içimizde cep telefonuna sahip tek kişi oydu. Arabada kazıcılar, presler, vs. haricinde, Davis’in on ciltlik Türkiye Florası da bulunmaktaydı. Arazi yaptıktan sonra en yakın yerleşim biriminde geceliyor, ertesi sabah erkenden birer çorba içip yola koyuluyorduk. Hedefimiz önceden belirlenen aromatik bitkileri toplamaktı. Öncelikle Origanum, Sideritis, Salvia, Nepeta, Ballota, Satureja, Thymbra, Micromeria olmak üzere rastladığımız tüm ilginç Labiatae, Umbelliferae ve Compositae bitkilerini topluyorduk.

20 Temmuz 1995 sabahı, Silifke’den erkenden yola çıkmış, Tarsus ve Mersin’i hızla geçtikten sonra Adana’nın Osmaniye ilçesine gelmiştik. Buradan Yarpuz’a çıkmamız gerekiyordu. İki az bilinen kekik türü olan Origanum laevigatum  ve Origanum bargyli’yi toplayacaktık. Yarpuz yoluna tırmanmaya başlarken Origanum laevigatum da görünmeye başladı ve yol boyunca sağı solu süsleyerek bölgede yaygın olarak yetiştiğini gösterdi. Yarpuz’a kadar rastladığımız diğer ilginç türler şunlardı: Delphinium peregrinum, Sideritis perfoliata, Calamintha nepeta subsp. nepeta, Melissa officinalis subsp. inodora, Micromeria cremnophila subsp. amana, Stachys pumila, Stachys diversifolia.

Yarpuz’a vardığımızda gördüğümüz taş binalar bizi şaşırttı. Meğer burası bir ara vilayet merkezi olmuş ve görkemli bir hayata şahitlik etmiş. Şimdi ise köy görünümünde mütevazı bir yerleşim birimi. Arabayı kahvenin yanına park ettik. Bu sırada yanımızdan geçip tek kol yukarı doğru yürüyen tam teçhizatlı komandolar o an pek dikkatimizi çekmemişti. Kahvede oturup, köylülerle sohbete başlamıştık ki bir er gelip komutanın beni görmek istediğini söyledi. Daha çayımı yudumlamadan kalkıp eri takip ettim. Yolun karşı çaprazında yer alan küçük bir binadan içeri girdim. Jandarma subayı Alaaddin üsteğmen beni nazikçe buyur etti, kibar ifadelerle kim olduğumuzu ve burada ne aradığımızı sordu. Kendimi tanıttım ve neyin peşinde olduğumuzu anlattım. Bu arada gelen çayı yudumlarken, “Hocam, buralar pek tekin değil. Bir ay önce PKK burada üç masum köylüyü boğazlarını keserek öldürdü. Bu yüzden biraz yukarıda bir komando karargâhı kuruldu. Amanoslar eskisi gibi değil” diyerek biraz önce şahit olduğumuz asker varlığını izah etmiş oldu. Kendisine, dünyanın yolunu Origanum bargyli toplamak için geldiğimizi ve toplamadan dönmek istemediğimizi inandırıcı bir üslupla ifade etmeye çalıştım. Yardımını rica ettim. Bizi komando birliğinin karargahına gönderebileceğini söyledi. Teşekkür edip odadan çıktım. Bizimkileri toparladım ve yola koyulduk. Yol boyunca mevzilenmiş komandoların koruduğu yoldan ilerledik. Bir müddet sonra karşıdan bir jip göründü. İçinden inen çakı gibi bir subay bizi durdurdu, kendini tanıttı ve elimizi sıktı. Abdülkerim binbaşının bizi karşılamaya geldiği belliydi, çok sıcak davranıyordu. Eczacı olduğumu öğrenince Ankara Üniversitesi Eczacılık Fakültesinden Prof. Dr. Maksut Coşkun’u tanıyıp tanımadığımı sordu. Çok iyi tanıdığımı söyleyince Maksut’un bacanağı olduğunu öğrendim. Dostluk havası daha bir ısındı. Önce karargâha gitmemizi önerdi.  Yolda bu birliğin tamamen gönüllülerden oluşturulduğunu ve bir ay önce buraya Urfa’dan intikal ettiklerini söyledi.

Kamp, filmlerde görüp gıpta ettiğimiz Amerikan ordu kampları gibiydi. Erlerin her türlü konforu sağlanmış durumdaydı. Enfes yemek çıkıyor. Uydu antenleriyle ulaşılan TV’lerin karşısında erlerin komutanları ile güler yüzlü bir disiplin içerisinde yemek yemelerini görmek gözlerimizi yaşarttı. 400 gönüllü arasından seçilen 100 komando bu dağlarda vatan müdafaası yapıyor, bölücü örgütün yurdumuzun bu cennet köşesinde yuvalanmaması için uyumadan bekliyor.

Biz yemek yerken dağ nöbeti bitenler 12 saat süren nöbetten geliyor, diğerleri gidiyordu. Arı gibi hummalı bir faaliyet disiplin ve düzen içinde sürüyordu. Komutan bizim GPS’i (Küresel Yer Belirleme Sistemi) görünce ilgilendi ve orduda kullanılanı çıkarıp gösterdi. Askerin teçhizatı arasında GPS olduğunu da görmek ordumuzun modernliği hakkında gurur duymamıza yeni bir vesile teşkil etti. Hele gece gören dürbünlerin ve hedefe kilitlenen silahların da var olduğunu duymak bizi heyecanlandırdı. Birliğin gelmesiyle PKK’nın bölgeden derhal çekildiğini ve son bir aydır hiçbir olayın olmadığını öğrenmemiz hem içimizi ferahlattı, hem de ordumuzun konuya verdiği önemin ne denli ciddi ve haklı olduğunu gösterdi.

Yemekten sonra komutan, Ağulu tarafına yalnız çıkmamıza izin vermeyeceğini  söyleyince burulduk; ancak bir komando timinin bize eşlik edeceğini söyleyince ferahladık. Ayhan video kamerayı alıp askerlerin aracına geçti. Yola koyulduk. Soldaki yamaçta Origanum bargyli’yi görünce hemen durduk. Tim komutanı Asteğmen Serdar’ın emriyle komandolar çevremizde geniş bir çember oluşturup sırtları bize dönük durumda mevzilendiler. Bizler ise orman açıklığındaki yamaçta bitkiyi toplamaya başladık. Bir şey dikkatimi çekti. Burada sanki bir değil iki Origanum türü var gibiydi. Birinin dallanması daha farklı görünüyordu. Hayri’ye durumu işaret ettim. Önce fazla önemsemedi, ancak ısrarım karşısında ikisini ayrı ayrı toplamaya razı oldu. Topladıkça o da aynı kanaate vardı. Durum incelemeye değerdi. Değişik olan bitki hem Origanum bargyli’ye hem de bölgede bol bulunan Origanum laevigatum’a benzerlik gösteriyordu.

Bitki toplamayı bitirince Ağulu denen bölgedeki tepeye çıktık. Bu noktadan, ileride Suriye toprakları rahatça görülüyordu. Epey oyalanmıştık, aynı güzergâhtan kampa geri döndük. Komutana rapor verdik, gösterdiği ilgi ve sağladığı yardımlar için teşekkür ettik, vedalaşıp ayrıldık. İstikamet Düziçi (Haruniye) idi. Ertesi gün Düldül dağları ile randevumuz vardı.

Komandoların koruması altında topladığımız Origanum türü cidden ilginç çıkmıştı. Gezi sonunda Fakültede uzun süre incelendi. Sonunda Origanum bargyli ile Origanum laevigatum’un tanımlanan ilk hibriti olduğuna karar verildi. Adana’nın adından mülhem Origanum x adanense Başer et Duman1,2 adını verdiğimiz bu yeni kekik taksonu bilim literatürüne geçerken, maceralı bir günün anısı olarak hatıralarımızda çoktan yerini almıştı. Uçucu yağ kompozisyonu da belirlenen bitkinin gerçekten adı geçen iki bitkinin hibriti olduğunu kimyasal çalışmalar da doğruladı 3.

Bizlere o gün hoşgörülü davranıp, destek veren komutan ve erlere, bu vesileyle, bir kez daha şükranlarımızı arzediyoruz.

 

1 H.Duman, K.H.C.Başer and Z.Aytaç, Two New Species and a New Hybrid from Anatolia, Tr. Doğa J. Botany, 22, 51-55 (1998).

2 A.Güner, N.Özhatay, T.Ekim and K.H.C.Başer (Eds.), Flora of Turkey and the East Aegean Islands (Supplement 2), Vol. 11, Edinburgh University Press, Edinburgh, p. 208 (2000)

3 K.H.C.Baser, H.Duman and  Z.Aytaç, Composition of the Essential Oil of Origanum x adanense Baser et Duman, J.Essent. Oil Res., 12, 475-477 (2000).

Origanum x adanense Başer et Duman

Origanum x adanense Başer et Duman
Origanum x adanense Başer et Duman